Garip bir akşam.. Beyoğlu'nun sokaklarını turlamam emredilmiş.. Zevkle..
Fotoğraf makinası elimde, tarih avlıyorum..
Pera nın 1880 li yıllarını 2 saate sığdırmak "aptal" a döndürmüşken,bir "abdal" cakası ile yürüyorum..
Gönlümün neon ışık istediğini ilettiği ayaklarım beni 'La rue Française' den döndürürken ,Galata yokuşunda bir an duraksıyorum..
Görüdüklerim, doğru düzgün şaşırmama izin vermeden içimi yakıyor.
Devrik bir boyacı sandığı , kömür karası boyalarla boyanmış bir kaldırım,insanlar..
Yeni cicilerinin kirlenmemesi için "cık cık" lar ile seksek yapan insanlar..
Aklımda geçmişe,olay anına gittikçe senaryo şekilleniyor..
Zabıtadan kaçan sandık sahibini düşünüyorum..Şu an nerede acaba...
Sandığı kırık, kendi daha mı kırık ?
Tüm bunlar aklımdan geçerken makinemi çıkarıyorum, karanlık sokağın ortasında emektarın sınırlarını zorluyorum..
Tek isteğim hissettiklerimi hatırlatması için bir kare.. Unutmamak için bi anı..
Doğru ışık ...Kahrolasıca karanlık sokak.. Doğru açı..Dizlerim ağrıyor.. Deklanşör tıkırtıları..
1-2 mırlıtı çalınıyor kulağıma tam arkamdan gelen..
- Ne ki abi bu şimdi ? Noluyor ki burda?
- Sanat oluyor işte bu.. Anlamazsın sen..
Tak tuk topuk sesleri gücünü yitirirken afallamam başka bir nazik mırıltı ile bozulyor..
Sırtımda iki "tık tık"..
-Ödev mi abi bu ?
Arkamı dönüyorum.. Kaldırımdaki kömür karasının birazını yüzünde , çokçasını küçük ellerinin üzerinde taşıyan bir çocuk , daha da kara gözleri ile bir bana bir elimdeki makinaya bakıyor.. Ufak gelen terliklerinin içinde ,kıpır kıpır..
O an ne yaptığım dank ediyor..Bir ufaklığın "her şeyinin yıkıntısını" fotoğraflamaya çalışıyorum..
Buna hakkım var mı ?
Utanıyor muyum ? Evet, kahretsin..
Daha önemlisi..Utandırıyor muyum ?
Durum onun yeteri kadar berbatken ve benim o "kahrolası karanlık sokakta" tek derdim doğru ışık ve doğru açı iken...
İçimdeki fırtınayı dindirmem 1-2 saniye sürmüş olacak ki,benim saşkın bakışlarıma sırıtarak bir daha karşılık veriyor..
-Ödev mi verdi örtmenin ? Fotoğraf yani..
-Ee ,evet.. Sanırım.. Bunlar senin miydi güzelim ?
-Evet abi.. Nasıl çıktı resim ?
Nasıl oldu , kim yaptı diye soramıyorum.. Sanki yaptığım şey yetmemiş gibi bir de olayı hatırlatamam ona.
E iyi de niye sırıtıyor bu ? Sen değil misin ekmek tekneni kaybeden ?
-Abi bak şu taşı çekiyim daha iyi çıksın resim...Hah.. Şimdi çek..
Koşuşuturuyor , yanıma gelip ekrana bakıyor..
Onun derdi benim ,benim derdim(!) onunmuş gibi..
Daha fazla kalmak istemiyorum ama yine de kendimi tutamayıp soruyorum..
-Kaç paraydı güzelim bunlar ?
-Neden sordun ki abi ?
-Al şu parayı. Çok yardım ettin bak çok güzel oldu fotoğraflar..
-Olmaz abi alamam.. Napçam ki ben parayı..
Bir anlık sessizlik..
-Güzel oldu di mi fotoğraflar? Örtmenin çok beğenicek..
Kocaman sırıtış..
Başını okşayıp ,gözlerimi gülen kara gözlerinden ayırıyorum..
Başlıyor boyalarını toplamaya, ben adımlarımı sıklaştırırken..
Arkamda kocaman bir adam bıraktığımı hissediyorum..
Kabullenmek , hırs , inancı kaybetmemek ve o müthiş gurur..
"Sanat abi bu" ve "örtmenin çok beğenicek" arasındaki uçurum korkutuyor..
Aklımda boyacı çocuktan aldığım feyz ile , nereye gittiğimi bilmeden , arkama bakamadan uzaklaşıyorum..
Fotoğraf makinası elimde, tarih avlıyorum..
Pera nın 1880 li yıllarını 2 saate sığdırmak "aptal" a döndürmüşken,bir "abdal" cakası ile yürüyorum..
Gönlümün neon ışık istediğini ilettiği ayaklarım beni 'La rue Française' den döndürürken ,Galata yokuşunda bir an duraksıyorum..
Görüdüklerim, doğru düzgün şaşırmama izin vermeden içimi yakıyor.
Devrik bir boyacı sandığı , kömür karası boyalarla boyanmış bir kaldırım,insanlar..
Yeni cicilerinin kirlenmemesi için "cık cık" lar ile seksek yapan insanlar..
Aklımda geçmişe,olay anına gittikçe senaryo şekilleniyor..
Zabıtadan kaçan sandık sahibini düşünüyorum..Şu an nerede acaba...
Sandığı kırık, kendi daha mı kırık ?
Tüm bunlar aklımdan geçerken makinemi çıkarıyorum, karanlık sokağın ortasında emektarın sınırlarını zorluyorum..
Tek isteğim hissettiklerimi hatırlatması için bir kare.. Unutmamak için bi anı..
Doğru ışık ...Kahrolasıca karanlık sokak.. Doğru açı..Dizlerim ağrıyor.. Deklanşör tıkırtıları..
1-2 mırlıtı çalınıyor kulağıma tam arkamdan gelen..
- Ne ki abi bu şimdi ? Noluyor ki burda?
- Sanat oluyor işte bu.. Anlamazsın sen..
Tak tuk topuk sesleri gücünü yitirirken afallamam başka bir nazik mırıltı ile bozulyor..
Sırtımda iki "tık tık"..
-Ödev mi abi bu ?
Arkamı dönüyorum.. Kaldırımdaki kömür karasının birazını yüzünde , çokçasını küçük ellerinin üzerinde taşıyan bir çocuk , daha da kara gözleri ile bir bana bir elimdeki makinaya bakıyor.. Ufak gelen terliklerinin içinde ,kıpır kıpır..
O an ne yaptığım dank ediyor..Bir ufaklığın "her şeyinin yıkıntısını" fotoğraflamaya çalışıyorum..
Buna hakkım var mı ?
Utanıyor muyum ? Evet, kahretsin..
Daha önemlisi..Utandırıyor muyum ?
Durum onun yeteri kadar berbatken ve benim o "kahrolası karanlık sokakta" tek derdim doğru ışık ve doğru açı iken...
İçimdeki fırtınayı dindirmem 1-2 saniye sürmüş olacak ki,benim saşkın bakışlarıma sırıtarak bir daha karşılık veriyor..
-Ödev mi verdi örtmenin ? Fotoğraf yani..
-Ee ,evet.. Sanırım.. Bunlar senin miydi güzelim ?
-Evet abi.. Nasıl çıktı resim ?
Nasıl oldu , kim yaptı diye soramıyorum.. Sanki yaptığım şey yetmemiş gibi bir de olayı hatırlatamam ona.
E iyi de niye sırıtıyor bu ? Sen değil misin ekmek tekneni kaybeden ?
-Abi bak şu taşı çekiyim daha iyi çıksın resim...Hah.. Şimdi çek..
Koşuşuturuyor , yanıma gelip ekrana bakıyor..
Onun derdi benim ,benim derdim(!) onunmuş gibi..
Daha fazla kalmak istemiyorum ama yine de kendimi tutamayıp soruyorum..
-Kaç paraydı güzelim bunlar ?
-Neden sordun ki abi ?
-Al şu parayı. Çok yardım ettin bak çok güzel oldu fotoğraflar..
-Olmaz abi alamam.. Napçam ki ben parayı..
Bir anlık sessizlik..
-Güzel oldu di mi fotoğraflar? Örtmenin çok beğenicek..
Kocaman sırıtış..
Başını okşayıp ,gözlerimi gülen kara gözlerinden ayırıyorum..
Başlıyor boyalarını toplamaya, ben adımlarımı sıklaştırırken..
Arkamda kocaman bir adam bıraktığımı hissediyorum..
Kabullenmek , hırs , inancı kaybetmemek ve o müthiş gurur..
"Sanat abi bu" ve "örtmenin çok beğenicek" arasındaki uçurum korkutuyor..
Aklımda boyacı çocuktan aldığım feyz ile , nereye gittiğimi bilmeden , arkama bakamadan uzaklaşıyorum..
5 comments:
süper ötesi bir yazı bu yahu:))
teşekkür ederim.. :)
Bu fotoğrafın hikayesini okumadan bir gün ünce, gazetede yine aynı konunun geçtiği bir köşe yazısı okumuştum. Yazarın bir arkadaşının sokakta sandığı devrilmiş bir çocuk görerek acimasıyla başlayan yazı, yazarın ona Istanbul'da boyacı tezgahlarının insanlar onlara acısın da yardim etsin diye sahipleri (çocuklar) tarafından kasıtlı olarak nasıl yerlere saçıldığını açıklamasıyla, genelleyerek hepsini birer “performans sanatçısı”na benzetmesiyle bitiyordu. Sevdiğim bir yazar olmasına rağmen, yazıdaki soğukluk ve duygulardan arınmış bakış açısı beni biraz tedirgin etmişti, daha doğrusu yadirgamıştım bu bakış açısını. Belki gerçekçi olmayı hedeflemişti, belki İstanbul onu bu hale getirmişti, belki soyledikleri doğruydu, birçok kez başına gelmişti, vs. Ancak soğuktu işte yaklaşımı. Huzursuz olmuştum.
İşte böyle bir yazıyı okuduktan hemen sonra senin fotoğrafın ve hikayesiyle karşılaştım. O kadar güzel anlatmişsin ki... Hikayesi anlatılmadan bile çok şey ifade eden bir fotoğraf, sen oluşumunu böyle güzel aktarınca daha da anlam kazanmış.
Bakmakla görmek arasindakı fark böyle bir şey olmalı diyorum sadece.
Güzel sözler için teşekkürler ,Aslı.. :)
İnsanlar sadece bakan gözleri kandırabiliyorlar..
Ama görmek ,orda olmak ,mış-muşlardan olabildiğince uzaklaşmak,hissettmek,yaşamak,tüm maskelerden uzak hayatın çıplaklığına boğulmak..
Bunları düşünen,önemseyen, özleyen insanları kandırmak için fakir edebiyatından ve bundan kazanç sağlayanları konu ederek kazanç sağlayanlardan fazlası gerekiyor..
Görmek umuduyla..
geç farkettim bunu kusura bakmayın ama şunu da bir okumanızı isterim.
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=%239365310
Post a Comment